Motivasyon ile Yakından İlişkili Kavramlar

Motivasyon ile Yakından İlişkili Kavramlar

Motivasyon ile Yakından İlişkili Kavramlar

Motivasyon ile yakından ilişkisi bulunan bazı kavramlar bulunmaktadır. Bunları kısaca açıklamak konunun anlaşılması açısından önem arz etmektedir.

 

Gereksinim-İhtiyaç: Gereksinme (need), giderildiğinde insanın yaşamını veya varlığını sürdürmesini sağlayan; giderilmediğinde onun var olma güçlerini, giderek yok olma tehlikesi içine iten olgudur (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001; 121). Gereksinme, genellikle güdü ile eşanlamlıdır. Gereksinmenin güdüden ayrılan özelliği, amaçlılığı da kapsamasıdır. Güdü, genellikle içten gelen bir iticiliği; gereksinme ise bununla birlikte hedeften gelen bir çekiciliği anlatmaktadır (Başaran, 2000; 73).

 

Dürtü: Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdülere dürtü (drive) adı verilmektedir. Gereksinme hali organizmayı gergin bir duruma sokarak, organizmayı harekete hazır duruma getirir; organizmanın bu durumuna dürtü hali adı verilmektedir. Bu gergin hal, organizmayı gereksinmesini giderme yönünde harekete itmektedir. Gereksinme giderildikten sonra organizmanın gerginliği azalırken, organizma normal hale geçmektedir (Cüceloğlu, 2008; 230).

 

Dürtü, fizyolojik bir ihtiyacın psikolojik sonucudur. Güdüsel davranışlarımızın önemli bir bölümü fizyolojik ihtiyaçlarımızın yol açtığı dürtülerden kaynaklanır. Açlık, susuzluk dürtüsü sık sık bizi hedefe yönelik davranışlarda bulunmaya zorlamaktadır (Aydın, 2003; 200).

 

Örneğin açlık gereksinmesi ve dürtüsü ele alındığında, açlık gereksinmesi ile açlık dürtüsü arasındaki doğrusal bir ilişki olmadığı söylenebilir. Belirli bir açlık süresinden sonra gereksinme halen arttığı halde, başka bir deyişle fizyolojik düzeyde bireyin yiyeceğe gereksinmesi gittikçe arttığı halde, açlık dürtüsü azalır, hatta bir süre sonra, tamamen ortadan kalkar. Aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi ilişki grafiği bir çana benzer. Açlık gereksinmesi ve açlık dürtüsü belirli bir dereceye kadar beraberce artarken, daha sonra açlık gereksinmesi artmaya devam ettiği halde, açlık dürtüsü azalmaya başlamaktadır (Cüceloglu, 2008; 231).

 

Dürtü, kimi kez güdü ile aynı anlamda kullanılır. Dürtü, insanın daha çok bedensel gereksinimlerini doyurmak için uyanan itici güçtür. İnsanın, aç, susuz, soluksuz kaldığı anlarda, dürtüleri uyanır ve insan, uyanan bu dürtülerini doyurma çabasına girer (Başaran, 2000; 70). Dürtünün, güdüden ayrılan bir başka yönü de öğrenilmemiş olmasıdır (Başaran, 2000; 71).

 

İçgüdü: İçgüdü (instinct), doğuştan sahip olunan ve biyolojik bir tür içerisinde evrensel olarak var olan, organizmanın konumlanışı, belirli ve önceden saptanmış bir şekilde davranma biçimi olarak tanımlanabilir (Fuchs ve Huber, 2005; 21). Hayvanlar bazen belirli durumlarda ve belirli uyarıcılar karşısında türlerine özgü son derece yapılaşmış davranışlar gösterirler. Bu tür davranışlara “içgüdüsel davranış” adı verilir. İçgüdüsel davranışlar doğuştan vardır, öğrenilmemişlerdir ve önceden saptanmış bir yapı içerisinde kendilerini gösterirler. (Cüceloğlu, 2008; 232-233). Hayvanlarla ilgili olarak içgüdüsel davranışlardan söz edildiğinde itirazlar pek görülmezken, insanların bazı davranışlarının temelinde içgüdülerin yattığını ifade edildiğinde bazı itirazlar görülebilmektedir. Bowlby (1969) gibi bazı psikologlar, saldırganlık, kıskançlık, bölgeyi koruma gibi davranışların insanlarda içgüdüsel olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat bazı psikologlar bu görüşe itiraz eder ve insan davranışının tümünün temelinde yalnız öğrenmenin yattığını savunurlar (Cüceloğlu, 2008; 233).

 

Güdü: Güdü (motive), bir davranışı başlatan ve bu davranışın yön ve sürekliliğini belirleyen içsel (bireye ait) bir güç olarak tanımlanır (Aydın, 2003; 199). Güdüler, öğrenilmemiş (kalıtsal) ya da öğrenilmiş (edinilmiş) olabilirler. Güdü, dürtüyü ve gereksinmeyi kapsayan bir kavramdır (Başaran, 2000; 71). McClelland (1976) güdüyü şöyle tanımlar: “güdü, bir duyguyla ya da duygu yaratan koşullarla birleşen nedenlerin tecrübe edilen sonucudur” (McClelland, 1976; 75).Daha biçimsel şekliyle güdüler, ‘duygusal olarak şekillenen ilişkili ağlar’ dır ve bu ağlar bir kişi içinde öneminin veya kuvvetinin ölçüsünde düzenlenmektedir. Güdünün gücü (ki kişinin güdü hiyerarşisi içinde pozisyon alır) esasen bu kümeye ait olan ilişkilerin sayısı belirlenerek ölçülmektedir. Güdünün ilişkili ağlarla ifade edilmesi, kişi için güdülerin nasıl değişeceği hakkındaki imgelemesini daha da kolaylaştıran bir unsurdur (McClelland, 1965b; 322).

 

Güdü; zevk ve acıyla noktalanan belirli sonuçların geçmiş ilişkisine dayanan ve önceden beklenilen hedefe yönelik bir tepki tarafından karakterize edilen güçlü bir duygusal ilişkidir. McClelland, güdülerin sahip olduğu bir takım özellikleri şöyle ifade etmiştir (McClelland, 1955; 226):
  • Tüm güdüler öğrenilmiştir.
  • Hem pozitif (yaklaşma) hem de negatif (kaçınma) güdüler ayırt edilmelidir, çünkü bunlar davranış üzerinde farklı etkilere sahiptir. Bu iki güdü türü arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Her ikisi de, duygusal ilişkilerden meydana gelirken, bu ilişkiler, kaçınma güdüleri için ilişkinin “nedensel” yönü açısından ve yaklaşma güdüleri için de “hedef” yönü açısından şekillenmektedir.
  • Her nasılsa güdüler sona erme durumundadır ancak, başarı güdüsü gibi bazı güdüler için bir doyumsuzluk durumu söz konusu olabilmektedir.
  • Biyolojik ihtiyaç durumları (dürtüler), güdüleri oluşturmada benzersiz bir fonksiyona sahip değildir. Bunlar sadece, tüm bireyler için motivasyonel ilişkilere neden olan koşullardan biridir. Tüm güdülerdeki çok önemli bir faktör, çeşitli duygusal uyarılmalar ile belirli nedenlerin ilişkisidir. Bu yüzden yiyeceğin görünüşü, açlık güdüsünün uyarım aracı olmaktadır.
  • Bireyin yaşamı süresince bir güdünün devam etmesi, bir grup değişkenin bir fonksiyonu olarak gerçekleşir. Bu değişkenler; (a) Neden ve zevk [acı] ilişkisinin meydana gelmesindeki mutlak sıklık. (b) Bu ilişkinin genelliği ve söndürülebilme kolaylığı, c) Stres (zevk-acı arasındaki yoğunluk) zaman içerisinde şekillenen ilişkiyi kapsamaktadır, d) Bu şekillenen duygusal ilişkinin oluştuğu yaş ne kadar erken dönemdeyse, o derece (b) ve (c) koşullarına benzerlik sağlanacaktır,
  • Bir güdünün varlığı şu iki durumun sonucunda oluşabilir; (a) dolaylı olarak geçmişteki neden-duygusal uyarılma ilişkilerine dayanarak ya da (b) doğrudan hayali hedef durumlarına dayanarak.
  • Güdüler bireysel olarak kazanılır, fakat belirli koşullar zevk ve acıyı, ya biyolojik ya da kültürel düzenlemeler aracılığıyla öyle bir düzende oluşturacaktır ki; ortak bazı güdülerin tüm insanlarda gelişme olasılığını oldukça yükseltecektir.
İnsan, bazı güdülerinin farkında olamayabilir (*). Farkına varılan ya da varılamayan güdüler, doğumdan sonra birbirini etkileyerek ve çevre değişkenleriyle çekinik (recessive) ya da başat (dominant) nitelik kazanarak insanın güdüsel örüntüsünü (motivational pattern) oluştururlar. İnsan, belli bir güdünün yönlendirmesinden çok güdüsel örüntüsünün yönlendirmesiyle gereksinimlerini doyurmaktadır (Başaran, 2000; 71). Ancak, davranışın tek nedeninin güdülenme olduğu düşünülmemelidir. Bunun yanında koşullu tepkiler (alışkanlıklar) ve diğer bazı karma durumlar (bilinçsiz güdülenme) da belli bir davranışın nedeni olabilmektedir (Can, 1985; 19).

 

İnsanın bazı güdüleri kalıtsaldır. Cinsellik, güvenlik, merak gibi güdüler doğuştan gelmektedir. Bunlara birincil, temel ya da öğrenilmemiş güdüler de denilmektedir. İnsanın bazı güdüleri ise, çevrenin kültürel ve toplumsal etkenleriyle oluşmaktadır. Bunlar öğrenilmiş güdülerdir. Çevre etkenleriyle edinilenler, bir topluma ilişkin olma, toplumun onayını kazanma, başkasının gözüne girme, sorumluluk alma, başarılı olma, toplumda bir konum edinme gibi güdülerdir. Bunlara ikincil güdüler de denilmektedir (Başaran, 2000; 71).

 

Güdüler, organizmayı (1) uyarıp ve faaliyete geçirirken, (2) organizmanın davranışını belirli bir amaca doğru yöneltmektedir. Organizmanın davranışında bu iki özellik gözlendiği zaman organizmanın güdülenmiş olduğu söylenebilmektedir (Cüceloğlu, 2008; 230).

 

Motivasyon, bireylerde belirli şeylere karşı duyulan gereksinmeyle başlamaktadır. Bir başka deyişle motivasyonun kaynağını gereksinimler oluşturur. Bu gereksinim ortaya çıktığında bireyde onu karşılama isteği belirmekte, böylelikle birey itici bir güçle uyarılmaya başlamış olmaktadır. Belirli gereksinimler karşılanmak üzere saptandıktan ve birey iç ve dış etkilerle uyarıldıktan sonra bu kez çeşitli biçim ve yönde davranışlara geçmektedir. Bireyin amacı kendisinde gereksinmelere karşı duyduğu isteğin doyumunu sağlamaktır (Sabuncuoğlu ve Tüz, 2001; 122).

 

Not: Sigmund Freud, güdülerimizin en az üçte ikisinin bilinç dışı olduğunu savunmuştur. Bilinçdışı güdülenme olarak adlandırdığı durumu Freud, bastırma adı verilen bir savunma mekanizması ile açıklamaktadır. Freud’a göre insanlar, kendilerini rahatsız eden düşünce, istek ve güdülerini bilinç dışına iterek unutmaya çalışmaktadır. Unutulmak için bilinç dışına itilen düşünce, istek ve güdülerimiz varlıklarını orada da sürdürmeye devam etmekte ve zaman zaman biz farkında olmadan davranışlarımızı etkilemektedir (Aydın, 2003; 201).

Referanslar

 

Yaşama Yön Veren Güdüler

Kişisel Motivasyon Yönetimi

Motivasyon Süreci-Başarı Modeli’nin Ana Unsurları

Motivasyona Giriş: Motivasyon Nedir?

Motivasyon Kavramının Temelleri

Motivasyon Her Şeydir

Motivasyon ile Yakından İlişkili Kavramlar

Kişisel Motivasyon Teknikleri: 60 Özel Teknikle Motivasyon Gücünüzü Artırın

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir