Taş Gibi Olun!

Ayağına bir diken saplandı; acı veriyor, canın yanıyor. Ya da bacağında bir karınca yürüyor. Yürüyüşünü hissediyorsun ve aniden onu fırlatıp atmak istiyorsun. Herhangi bir deneyimi ele al! Bir yaran var; çok acı veriyor. Başın ağrıyor ya da bedeninde herhangi bir acı var. Hedef olarak herhangi biri işe yarar. Bu yalnızca bir örnek: Bir karıncanın yürüyüşü… Bir karıncanın yürüyüşünü hissederken duyuların kapılarını kapa. Her ne hissediyorsan, duyuların tüm kapılarını kapa.

Ne yapılmalı? Gözlerini kapa ve kör olduğunu, göremediğini düşün. Kulaklarını tıka ve duyamadığını düşün. Beş duyunun tamamını kapa. Onları nasıl kapatabilirsin? Çok kolaydır. Bir an için nefes almayı bırak: Tüm duyuların kapanır. Nefes durduğu zaman ve tüm duyular kapandığı zaman, bu yürüme nerededir? Karınca nerededir? Aniden uzaklaştın; çok uzaklara… 

Arkadaşlarımdan biri, eski bir dost, çok yaşlı, merdivenden düştü ve doktorlar üç ay boyunca yatağından çıkamayacağını, üç ay dinlenmesi gerektiğini söyledi. Onun gibi huzursuz bir adam için bu çok zordu. Onu görmeye gittim ve dedi ki: “Benim için dua et, ölmem için beni kutsa çünkü bu üç ay ölümden de beter. “Kıpırdama,” diyorlar, taş gibi duramam ki!” 

Ona dedim ki: “Bu iyi bir fırsat. Gözlerini kapa ve yalnızca bir taş olduğunu, kıpırdayamadığını düşün. Nasıl kıpırdayabilirsin? Sen bir taşsın; yalnızca bir taş, bir heykel. Gözlerini kapa. Şimdi bir taş, bir heykel olduğunu hisset.” Bana ne olacağını sordu. Dedim ki: “Sen bir dene. Ben burada oturuyorum. Yapacak hiçbir şey yok! Her durumda, burada üç ay yatacaksın; bu yüzden dene. 

Normalde asla denemezdi ama zor durumdaydı, “Tamam!” dedi. “Deneyeceğim ama inanmıyorum. Sırf taş gibi olduğumu, heykel gibi ölü olduğumu düşündüğüm için bir şey olacağına inanmıyorum, ama deneyeceğim.” Ve denedi. 

Ben de bir şey olacağını düşünmüyordum çünkü adam öyle biriydi. Ama bazen imkânsız, ümitsiz bir durumda bazı şeyler olmaya başlar. Gözlerini kapattı. Bekledim çünkü iki, üç dakika sonra gözlerini açacağını ve “Hiçbir şey olmadı,” diyeceğini düşünüyordum. Ama gözlerini açmadı ve otuz dakika geçti. Heykel olduğunu hissedebiliyor, görebiliyordum. Alnındaki gerilim tamamen kayboldu. Yüzü değişti. 

Gitmem gerekiyordu ama o, gözlerini açmıyordu. Ve öylesine sessizdi, ölü gibi. Nefesi sakinleşti ve gitmek zorunda olduğumdan, “Gitmek istiyorum,” dedim. “Bu yüzden lütfen gözlerini aç ve bana neler olduğunu anlat.” 

Farklı bir adam olarak gözlerini açtı. Ve dedi ki: “Bu bir mucize. Bana ne yaptın?” “Ben hiçbir şey yapmadım,” dedim. 

Dedi ki: “Bir şey yapmış olmalısın çünkü bu bir mucize. Taş gibi, heykel gibi olduğumu düşünmeye başladığımda, aniden öyle bir duygu geldi ki ellerimi kıpırdatmak istesem bile yapmak imkânsızdı. Defalarca gözlerimi açmak istedim ama taş gibiydiler, bu yüzden açamadım.” 

Dedi ki: “Hatta ne düşünürsün diye endişelendim çünkü çok uzun zaman geçmişti ama ne yapabilirdim ki? Bu otuz dakika içinde kıpırdayamadım. Ve bir an, aniden dünya yok oldu ve yalnız kaldım, kendi içimde, derinliklerimde, kendimde. Sonra acı kayboldu.”  

Keskin bir acısı vardı; yatıştırıcı olmadan gece uyuyamıyordu. Ama acı yok olmuştu. Ona, acı yok olduğu zaman nasıl hissettiğini sordum. Dedi ki: “Başta onu uzak bir şeymiş gibi hissettim. Acı oradaydı ama başka birinin acısıymış gibi, çok uzaktaydı. Sonra yavaş yavaş, yavaş yavaş, sanki o biri uzaklaştı, uzaklaştı ve onu göremez oldum ve acı kayboldu. Acı yok oldu! En az on dakika, acı artık yoktu. Taştan bir beden nasıl acı çekebilir?” 

Bu sutra der ki: Duyuların kapısını kapa. Taş gibi ol, dünyaya kapalı ol. Dünyaya kapalı olduğunda, gerçekten de, kendi bedenine de kapalısın çünkü beden sana ait bir parça değil; o, dünyanın bir parçası. Dünyaya tamamen kapandığın zaman, kendi bedenine de kapanırsın. O zaman, der Şiva, o zaman o şey olacak.  

Bedenle dene. Herhangi bir şey iş görür, üzerinde yürüyen bir karıncaya ihtiyacın yok. Aksi halde şöyle düşüneceksin: “Karınca yürüdüğü zaman meditasyon yaparım.” Ve böyle yardımsever karıncalar bulmak zordur, bu yüzden herhangi bir şey iş görür. Yatağında uzanmışsın, soğuk örtüleri hissediyorsun; ölü ol. Aniden örtüler uzağa, uzağa, daha uzağa gider ve yok olurlar. Yatağın yok olur; yatak odan yok olur; tüm dünya yok olur. Kapalısın, ölüsün, taşsın, dışarıda penceresi olmayan, Leibniz’in Monad’ı gibisin. Hiç pencere yok! Kıpırdayamıyorsun! 

Ve sonra, kıpırdayamadığın zaman, kendine geri fırlatılmışsındır, kendi merkezindesindir. O zaman, ilk defa, merkezinden bakabilirsin. Ve bir kez merkezinden baktığında, bir daha asla aynı insan olamazsın.

Osho, “Sırlar Kitabı 1”

Kaynak: Osho (2009) “Sırlar Kitabı, Meditasyon Sanatı 1. Kitap” (Çev. Niran Elçi), Omega Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir